8/14/2011

Yeni Bir Hikaye Uyanır Belki Tozlu Sayfalardan



  Uyandım... Elim yine diğer elimi kavramıştı. Ama bu şekilde uyandığım günlerin aksine,bugün yastığımda bir ıslaklık vardı. Ellerimi gözlerime götürdüm. Ipıslaktılar. Rüyamda ne gördüğümü anımsamak için kendimi zorladım. Beni bu kadar ağlatacak şey,gerçekten içime işlemiş bir şey olmalıydı. Anımsayabildiğim tek şey bir çift belli belirsiz gözdü. Onun dışında ise karanlık. Kalkıp yüzüme biraz soğuk su çarptım. Canım bir şeyler yemek ya da içmek istemiyordu. Elim cep telefonuma gitti birden. Ekranında hiç bir yeni çağrı ya da mesaj yoktu. Bir şeyler beklediğimi sanırsınız,ama mesaj bekleyebileceğim kimse yoktu. Hayatım,evim kadar boştu. Ve ben bu eve girdim gireli bu ev hiç dolu olmadı. Bir sığınak gibiydi sanki benim için,ama sadece o kadar. Hiç bir zaman yuva sıfatını göremedi benden. Son zamanlarda zihnimde sürekli boşluklar hissediyordum,kafamın içinde sanki bir sis bulutu varmış gibi. Ve birini bekliyordum sanki,o gelince herşey düzelecekmiş gibiydi. Tüm hayatımı avucunun içine alıp tıpkı güzel bir heykel olmayı  bekleyen çamurmuş gibi şekillendirecekti. Ama işin kötü yanı,onu nerede bulabileceğimi,ya da öyle biri olup olmadığını bilmiyordum. Sadece gelecekmiş gibi bekliyordum. Geldiğinde beni neden bu kadar beklettiği için azarlayacaktım onu. Şimdilik sadece bekliyordum...
...
Yaşamın acıyla dolu olduğunu bilmem için kötü şeyler yaşamam gerekmezdi. Ama hiç korkak bir insan olabileceğimi düşünmemiştim. Sizi üzen şeylerden kurtulmak,eğer kurtulamıyorsanız onları zorla yok etmek korkaklıktır. Böyle bir yola kim başvurabilir ki derdim bana sorsanız. Hani belki fazla klişe olacak ama "Kal ve savaş sürtük ! " diyen kimse de olmadı bana. Belki kalıp savaşırdım. Unutmak her zaman en iyi çare olmuyor ki. Bazen hatırlamaya da ihtiyaç duyuyorsun. Ya unutamıyorsan ? Ve bu sana acı veriyorsa... Kalıp savaşmalı mısın,yoksa beyaz bayrağı emin ellere teslim edip içinde bir ukdeyle yola devam mı etmelisin. Sanırım beyaz bayrağımı sandığımdan çıkarıp yerine kara mendilimi koymuşum ben...
...
Arkamdan adımın seslenildiğini duymuştum ama dönüp arkaya bakışım tıpkı filmlerdeki gibi ağır çekimde saniyeler uzatılarak olmuştu sanki. Adımı söylemişti hafif bir şaşkınlık tınısı ile birlikte sesinde. Döndüğümde burun buruna geldiğim adamı görmedim,gördüğüm tek şey gözleriydi... İçlerinde bir ışığı saklayan gözlerdi bunlar,dışarı fışkırmaya yer arıyorlardı sanki. Gördüğüm en güzel gözlerdi bunlar,rengini tam olarak anlayamadığım ama çok aşina olduğum gözlerdi. Uzun ve sık kirpiklerle çevrelenmiş,içimde öpme isteği uyandıran gözler. Rüyamdaki gözler... Ve bunu anımsadığım an,beynime sanki bir anı ve duygu akışı başlamıştı. Kendime zorla unutturduğum,daha doğrusu unutturulduğum her bir saniye tekrar zihnimde canlanmıştı. Tekrar yaşasaydım her birini,eminim bu kadar gerçek olamazdı. Belki o gün onunla göz göze gelmeseydim hiç bir zaman hatırlamayacaktım,hayatıma hep gelmeyecek birini bekleyerek devam edecektim... Oysa o gözler yeni ama tanıdık bir dönemin başlangıcı olmuştu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir de biz mırlayalım diyenler